Mesleğe başladığım dönemlerden itibaren çocuklarla çalışıyorum, çocuklar gibi algılayabilmek, duygu ve düşüncelerini anlayabilmek ve iç dünyalarını keşfetmek için onların kurdukları oyunlarına dahil olup oyun oynuyorum ya da bir oyun yaratıp onların bana katılmasını istiyorum yani kısacası onların yaşamlarına misafir oluyorum. Oyun oynamanın dışında tabi ah bir de yok mu şu resimler. Ne çok seviyorlar resim yapmayı, ellerine boyalar almayı, bir şeyler yaratmayı.. Peki ya gerçekten yaratıyorlar mı? Yoksa yaratılmış olan dünyayı mı bize sunuyorlar? İşte orda bir düşünelim.. Beş altı yaşına gelmiş bir çocuğun resimleri daha belirgin ayrıntılıdır ve yavaş yavaş konusu da vardır. İnsan, ev, ağaç çiz denilince tüm ayrıntılar size aktarılmaya başlar. Son dönemlerde çocuklarla yaptığımız resim çalışmalarında, çoğunun kız çocuklarının kendilerini prenses, erkek çocuklarının ise süper kahramanlar gibi çizdiğine şahit oluyorum. Bu durumda zihnimde şöyle bir soru beliriyor? Çocukların kendi benlik algıları ne durumda? Yani prenses olduklarında (Elsa,Anna,Sofia vs) ya da güçleri olan bir süper kahraman dönüştüklerinde mi kendilerini mutlu hissediyorlar?.. Çocuğun bu şekilde düşünmesine neden olan yoksa ebeveynlerin kurduğu cümleler mi?
2000 yılının bir ürünü olan Disney karakterlerine baktığımızda Prenses olmak demek güzellikle yani fiziksel görünüşüyle ön plana çıkmak demek. Etrafımda onlar gibi konuşan, yürüyen davranan bir sürü çocuk var. Çocuklarda da şu algı oluşuyor: Prenses olduğum da herkes beni sever, değer görürüm ama Prenses olmazsam ne olurum bilmiyorum.. Şu diyalogları çocuklardan çok sık duyar hale geldim: ‘Öğretmeniiiimm, baak prenses oldum güzel olmuş muyum?’. Bu soruyla karşılaşan ebeveynlere soruyorum; siz nasıl cevaplıyorsunuz?. Cevabı ben vereyim isterseniz.. Elbette güzel olmuşsun Prenses kızım beniim.. Evet, çocuğa alt mesaj olarak ne iletildi. Böyle olduğumda beğeniliyorum ve de değer görüyorum. Ailelerden de şu gibi cümleler duyuyorum: ‘Beniim kızım tam bir Prenses, benim kızım bugün okulda prenses gibi davranmış’. Sabahları okula herhangi bir çizgi film karakteri kostümüyle gelen öğrencisini kapıda karşılayan ve de ‘Ah ne güzel olmuşsun, bir gün bana da ver de bende giyeyim’ diyen Öğretmenlere ne demeli? Peki ya okul öncesi dönemde başlayan çocuğun benlik algısı ve kişilik gelişimi, ergenliğe ve yetişkinliğe doğru ilerlediğinde nasıl gözükecek? Çocukluğunda prens, prenses, kahraman gibi davranılan, büyütülen kişi yetişkin olduğunda da her şeyin en iyisini hak ettiğine dair düşüncesi olmayacak mı?
Ancak şunu unutmamak gerekir ki; oynadığı oyunlarda ya da çizdiği resimlerde çeşitli karakterlere bürünen her çocuğun benlik algısıyla sıkıntısı var ya da olacak diyemeyiz. Çocuğun karakterle özdeşleşmesi aslında bağımsızlaşmasının da ilk adımı olup, sosyal duygusal ve bilişsel gelişimi içinde önemlidir. Ancak çocuğun yaşı ilerlemesine rağmen kahramanlara ve de karakterlere olan ilgisi tutku şeklinde sürüyorsa ve yaşadığı bazı durumlar ve de duygularla baş etmede zorluk yaşıyor ise; bu karakterlere de bürünüyor olabilir. İşte bu durumda duruma müdahalede bulunmak ve bir profesyonelden bu konuda destek almak gerekebilir. Bu durumda çocuğun var olan olumlu güçlü yanlarını konuşabilmek, takdir edebilmek, çocukla iletişim halinde olmak, birebir oyunlar oynamak ve onunla vakit geçirmek önem arz edecektir. Çocuk benlik algısıyla ilgili olumlamalar geliştirdikçe de çocuğun bu karakterlere karşı zaman azalmaya başlayacaktır.